Şub 15, 2017
by

Dünya Biyoteknolojik Kozmetik Ürünlere Doğru Yol Alıyor. Türkiye Bu Sürecin Neresinde?

Biyoteknoloji“canlılar ve/veya onlardan elde edilen biyolojik aracılar yardımı ile hammaddelerin işlenerek ürün ve hizmetlerin üretildiği proseslere bilim ve mühendislik ilkelerinin uygulanması” olarak tanımlamasına rağmen, aradan geçen 30 yıl içinde biyoteknoloji bir uygulama alanı olmaktan çıkarak, bilişim ve nanoteknoloji gibi gerçek bir jenerik teknoloji kimliği ile sosyo-ekonomik yaşamın ortasında kendine yer edinmiştir. Günümüzde, artan ve yaşlanan nüfus, azalan doğal kaynaklar ve çevresel kaygılar gibi küresel ve toplumsal sorunlar, tüketicilerin tercihlerini de etkileyerek daha sürdürülebilir ve daha verimli üretim süreçleri arayışlarını tetiklemiştir.

 

Endüstriyel biyoteknolojinin sınırları, ürünlerin niteliği ve hangi sektöre hizmet verdiği dikkate alınarak değil, ürün üretiminde hangi tekniklerin kullanıldığı baz alınarak çizilmelidir. Bu şekilde bakıldığında, endüstriyel biyoteknolojinin son ürün ve ara ürün olarak hizmet verdiği alanların kimya, deterjan, malzeme, plastik, nişasta, kağıt, tekstil, deri, yem, ilaç aktif maddesi, aşı, kozmetik, enerji, gıda katkısı ve tarımsal preparatlar olduğu açıktır . Yaşam bilimleri endüstrileri üretimde nitelik artışına neden olmaktadır yani katma değeri yüksek olan ürünlerin üretilmesine olanak sağlamaktadır.

 

Teknolojinin çok hızlı bir şekilde geliştiği dünyamızda, eğilimler sadece bilişim sektörü açısından değil, 3.büyük reel sektör olması açısından, tüketici yönelimleri ve tercihleri de kozmetik sektöründe önem kazanmaktadır.

 

Kozmetik ürün kullanımının 2020 yıllarda orta yaş segmentinden, genç segment diye tabir edilen 20-34 yaşlara kayması düşünülmektedir. Gençlerin ileri teknoloji içeren, sosyo-psikolojik rahatlamaya neden olabilecek, yüksek güvenlik standartlarında üretilen ve geliştirilen ürünlere ilgisi artacaktır. Teknolojisi ile hayran kaldıkları ürünleri almak için gayret göstereceklerdir. Biyoteknolojik kozmetik ürünler, market raflarında ilaç gibi düşünülen sofistik ürünler olarak daha fazla tercih edilir hale gelecektir.

 

Bugün dünya kozmetik pazarının büyüklüğü 350 milyar dolar civarındadır. Türkiye’de ise kozmetik pazarı sadece 2 milyar dolar büyüklüğe sahiptir ve %90’ı yabancı markaların kontrolü altındadır.

 

Ülkemiz yenilenebilir hammadde kaynakları, iklimi ve genetik çeşitliliği yönünden çok zengindir. Avrupa’nın en zengin florasına sahip olmamıza rağmen kozmetik sektörünün ihtiyacı olan hammaddelerin % 70’inden daha fazlasını ithal etmekteyiz. Ne yazık ki; ithal edilen kozmetik öncülleri içinde yurdumuzda doğal olarak bulunan ve kültüre alınabilme ihtimali bulunan  fitoterapik bitkilerin olduğunu görmekteyiz.

Türkiye’de yetişen çoğu endemik bitkilerin gerek kimyasal içerikleri ve gerekse tıbbi özellikleri konusunda ya hiç bilgi bulunmamakta ya da mevcut bilgiler yetersiz veya bilimsel temellere dayanmamaktadır. Bu yönüyle tıbbi ve aromatik bitkiler ülkemizin doğal bir hazinesi olup; bilim adamları, sanayiciler ve toplumun diğer kesimleri tarafından keşfedilmeyi beklemektedir. Etrafı denizlerle çevrili bir ülkede  yaşamaktayız, fakat deniz biyoteknolojisi üzerine araştırma ve üretim yapan firma  sayısı yok denecek kadar az olduğunu görüyoruz.

 

Ülkemizde yetkin üniversitelerin, eğitim ve araştırma hastanelerinin, deneyimli akademisyenlerin bulunması, biyoteknoloji, biyomühendislik ve biyomedikal Mühendisliği gibi özgün bölümlerin bulunması, alana ilgi duyan nitelikli genç nüfusun, öğrenci ve araştırma görevlilerinin varlığı, alana ilgi duyan akademisyen, girişimci ve firma sayısının artıyor olması, üniversitelerde TTO’ların (teknoloji transfer ofisleri) kurulması ve sayılarının artıyor olması, fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili desteklerin artması, konvansiyonel ilaç üretiminde yerli ilaç sanayinin belli bir kapasiteye ve gelişmiş üretim altyapısına sahip olması, dünyadaki biyoteknolojik ilaç Ar-Ge ve üretimini ağırlıklı olarak yürüten ve bu alanda bilgi birikimi olan çokuluslu birçok şirketin Türkiye’de faaliyet gösteriyor olması biyoteknolojik ürün üretmemize mani hiçbir durumun olmadığını göstermektedir.

 

Kozmetik sektöründe hızla büyüyen rekabetçi pazarlar, bilim ve teknolojinin hızla ilerlemesi, tüketici istek ve arzularındaki sürekli değişim sebepleri ile ulusal ve uluslar arası arenada rekabet edebilmek için araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem vermek ve Ar-Ge çalışmaları sonucunda çıkan ürünleri patent ile koruma altına almaları gerekmektedir. Bu sayede elde edilecek tekel haklar (satış, pazarlama, üretim, ihracat gibi) ile firmalar hem pazar payları ve karlılıklarını arttıracaklar hem de ülkenin sosyo ekonomik kalkınmaya destek olacaklardır.

 

Biyoteknoloji sanayisindeki iş hacminin çok büyük bölümü halen ABD’deki ve Avrupa Birliği’ndeki şirketlerin etkinliklerinden kaynaklanmaktadır. Ancak gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerde, biyoteknoloji pazarı doygunluğa bir miktar daha yakındır ve bu ülkelerdeki genel büyüme hızları daha düşük seyretmektedir. Buna karşılık, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyüme hızları görece olarak daha yüksektir ve buna bağlı olarak yaşam standartları daha hızlı gelişmekte, sağlık hizmetlerine erişim yaygınlaşmaktadır. Bu gelişmelerin, önümüzdeki beş yılda, biyoteknoloji etkinlik alanlarının gelişmekte olan ülkelere kaymasına yol açacağı öngörülmektedir.

 

Türkiye’nin, dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer alması hedeflenmektedir. AB’ne üyelik (süreci) ve ülkemizin jeopolitik konumu, kimya ve kozmetik sektörü için yeni fırsatlar yaratabilecektir. Türkiye, AB ülkeleri için yeni bir üretim merkezi haline gelebilir. Yeni yatırımlarla birlikte, kullanılacak yeni teknolojiler, verimlilik ve kalite açısından önemli bir küresel avantaj getirecektir.

 

Yükselen yaşam standartlarının yanı sıra çalışan kadın sayısındaki artış, genç ve çekici bir görünüme sahip olma isteği ve genç nüfus Türkiye’de kozmetik sektörünün gelişmesine öncülük etmektedir. Bunlara bağlı olarak artan yurtiçi ve yurtdışı talep, sektörün hızlı gelişimindeki temel etkendir. Türkiye kozmetik ve kişisel bakım ürünleri; kalite, üretim kapasitesi ve çeşitlilik açısından son yıllarda oldukça hızlı gelişmektedir. Bugün Türk kozmetik ve kişisel bakım ürün üreticileri iç ve dış piyasaya kaliteli ve çeşitlilik arz eden ürünler sunmaktadır.

Sağlık bakanlığı verilerine göre başta İstanbul’da olmak üzere 1372 adet üretici firma vardır. Türkiye de üretilen kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin yaklaşık değeri 1,4 milyar Euro dur. Pazarda doğal kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin payı % 5 civarında olduğu tahmin edilmektedir. 2000 yılında 61 milyon USD olan sektörün ihracatı 2013 yılı sonu itibariyle  715  milyon USD ye yükselmiştir.

 

KOSGEB tarafından yapılan ve 48.000 KOBİ’yi kapsayan saha çalışması içerisinde yapılan tarama sonucunda kozmetik sektöründe faaliyet gösteren 110 firma (61 sabun, 31 kolonya ve 18 genel kozmetik üreticisi KOBİ) tespit edilerek bunlar üzerinden yapılan değerlendirmede 110 firmada çalışan kişi sayısının 1.666 olduğu, çalışanların %12’sinin üniversite veya yüksek okul mezunu olduğu görülmüştür.

 

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kanunu kapsamında kurulmuş ve faal olan 40 adet teknoloji geliştirme bölgesinin 28 tanesinde biyoteknoloji alanında projeler yürüten firmalar bulunmaktadır. Bu bölgelerde faaliyet gösteren 154 adet firmada 236 adet biyoteknoloji projesi yürütülmektedir. Firmaların biyoteknolojide faaliyet göstermekte olduğu alt alanlar incelendiğinde ise %38,3’ünün sağlık biyoteknolojisi; %17,53’ünün endüstriyel biyoteknoloji; %25,97’sinin tarımsal biyoteknoloji alanında faaliyet gösterdiği belirlenmiştir. Ancak teknoloji geliştirme bölgelerinde biyoteknolojik kozmetik ürün arge faaliyetleri yapan firma sayısının 8 adet olduğu tespit edilmiştir.

 

2023 yılı için hedeflediğimiz 50 milyar dolarlık kimya sektör ihracatına ulaşabilmesi için kozmetik sektöründen beklenen hedef 5 milyar dolarlık ihracattır ve bu ihracatın katma değeri olan ürünlerden olması beklenmektedir. 2020 yılına kadar kozmetik sektörü içinde anti-aging ürünler dediğimiz yaşlanma karşıtı ürünlerde bir büyüme hedeflenmektir

 

Dermokozmetik ürünler (kozmetik ve tedavinin bir araya geldiği, cilt yaşlanmasını durdurmak ve engellemek amaçlı peptitlerin, büyüme faktörlerin, rekombinant proteinlerin, kök hücrelerin, yeni terapötik doğal bileşiklerin kullanıldığı biyoteknolojik ürünleri için üniversite-sanayi işbirliği ve yerli hammadde üretimi teşvik edilmektedir. Bilim sanayi ve teknoloji bakanlığı, TÜBİTAK ve bölgesel kalkınma ajanları vasıtasıyla, kozmetik arge  çalışmaları desteklenmektedir.

 

Hedefimiz, bilimin gücüyle lider bir Türkiye‘ye doğru yol almaktır. Ar-Ge ve teknoloji vizyonu ile küresel seviyede dikkat çeken Türkiye’nin, kozmetik alanında ki sektörel inovasyon sistemi içinde, sahip olduğu bölgesel ve entellektüel sermayenin gücüyle yakın gelecekte, nitelikli ürünler üreteceği kanısındayız.

Add your Comment

Son Yorumlar

    Arşivler